Yeni Dünyanın Gerçekleri

Gerçeklerle inancınız arasında çelişki olduğunda önünüzde iki yol vardır. Ya inancınızı gözden geçirir gerçeğe uyarlarsınız ya da gerçeği görmezden gelir inandığınız gibi yaşamaya devam edersiniz. Bu çatışmada çoğu zaman inanç galip gelir. Çünkü insan neye inanıyorsa odur. İnandıklarımızla var olur, onlarla yaşama tutunuruz. Gerçeği kabullenmek oluşturduğumuz bu kalıbı yıkmaktan çok daha zordur. Buna karşın gerçeklerle hiç ilgilenmemek çıkış için başka bir yoldur. Neredeyse Orta çağın sonuna kadar olan da budur. Merak çağına kadar insanlık bireysel çabalar dışında gerçeklerle çok fazla ilgilenmedi. Bunun en önemli nedeni evrende kendini konumlandırdığı yere ait sorulara en iyi cevabı inançlarının vermiş olmasıydı. İnsan var oluşunun bir nedeni olmalıydı. Bulduğu nedende kendisine biçilen rol sorgusuz sualsiz yaradanına itaat etmek ve minnet duymaktan ibaretti. Böyle çok da mutluydu aslında ama hikâye böyle devam etmedi. Orta çağın sonundan itibaren merak duygusu ağır basan insan her şeyi ama her şeyi sorgulamaya başladı. Nihayetinde 17. 18. Yüzyıllarda yaşanan aydınlanma ile insan evrenin merkezine konumlandırılırken akıl-inanç dengesindeki ibre önemli ölçüde akıldan yana kaydı. Bu değişim sonucu insan gerçeğe daha çok yaklaşırken inançlarının ona sağladığı huzuru da büyük ölçüde kaybetti. Öte yandan bu geçiş pek de kolay olmadı. İnanç dünyası ile bilim dünyasını bir yerde buluşturma çabalarının yanında aydınlanma değerlerini tümüyle reddedenlerde oldu. Örneğin Dostoyevski hiçbir zaman yeni değerleri kabullenemedi. Sonradan bulduğu Hristiyanlıktaki huzur onun için gerçeklerden çok daha önemli idi. 1854’te kaleme aldığı bir yazısında şöyle demişti. ‘Biri bana gerçeğin İsa’nın dışında olduğunu kanıtlarsa o zaman gerçeğin yanında olmaktansa İsa’nın yanında olmayı tercih ederim.’.

Elinizdeki kitap ‘Yeni Dünyanın Gerçekleri ’nde temel konular üzerinden Aydınlanma öncesi ve sonrası bir fotoğraf çekilerek çözümleme yapılmıştır. Kitabın asıl amacı Aydınlanma değerlerini övmek ya da yermekten çok o değerlerin yeni dünya düzeninde nasıl yozlaştırıldığını ortaya koymaktır.

Satın almak için tıklayınız;

Untitled-1
Untitled-12

Yeni Dünya'nın Açmazları

Felsefe ile tanışmam oldukça geç oldu. Öncesinde felsefe benim için boş bir uğraş, can sıkıcı karanlık bir alandı. Çokta bilgi sahibi değildim aslında. Bu önyargı bir fizikçi olarak (Gerçi hep bilgi işlem dünyasında çalıştım. Ama iyi bir fizikçi olma hayalim hiç sönmedi) belki mazur görülebilir. Kırklı yaşlarıma kadar hiç elime felsefe kitabı almamış olmamı hayatımın en büyük kaybı sayıyorum. Bir gazete felsefe tarihini karikatürle anlatan yaklaşık elli sayfalık bir kitap yayınlamıştı. Kitaptaki filozofların, çoğu zaman insanların geçiştirdiği sorulara verdikleri cevaplar ve düşünme biçimleri beni çok etkilemişti. Sonra o sorular üzerinde kafa yormaya başladım. Kendimce bazı yanıtlar buldum. Okumaya ve anlamaya başladıkça kendimdeki gelişmeyi açıkça gözlemlemem beni daha da kamçıladı. Okudukça daha çok düşünmeye başladım ve belli bir zaman sonra düşündüklerimi yazma gereği duydum. Yazmam başkalarından çok kendim içindi. Çünkü yazdığım zaman rahatlıyorum. Bunu beynin boşaltımı olarak görebilirsiniz.

Başlangıçta yazdıklarım bilgisayarımda kaldı. Otuz makale kadar sonra bazı gazete bloglarında ve sonrasında kendi bloğumda yazdıklarımı yayınlamaya başladım. İlgi gördükçe okuma ve yazma isteğim arttı. Elimde oldukça fazla sayıda makale birikti. Nihayetinde bunları kitaplaştırmaya karar verdim. Elinizdeki kitap felsefe ve onunla bağlantılı olarak yazdıklarımdan bir derlemedir.

Felsefenin itici gücü, meraktır. İnsanlık bugünkü kavrayışına merak ettiği için gelmiş. Yıldızları merak etmiş, var olanı merak etmiş, kendini merak etmiş ve en önemlisi neden burada olduğunu merak etmiş. Felsefe öncesi mitoloji, bu sorulara hikâyelerle ve birden çok tanrı yaratarak cevap vermişti. Bu hikâyeler o zaman dilden dile yayılarak insanlığı ayakta tuttu. Sonrasında felsefe doğdu ve her şey değişti. Felsefe kelime anlamı olarak “Bilgelik sevgisi” demektir. Sorgulamak ama her şeyi sorgulamak o güne kadar inançları ile huzur içinde yaşayan insan için oldukça zor kabullenilebilecek bir şeydi. Nitekim de öyle oldu. Felsefe bu anlamda ilk kurbanını Sokrates ile verdi ama sonrasında bilgiye duyulan açlığın önü kesilemedi.

Felsefe özgür beyinlerin işidir. Baştan hiçbir ön kabulünüzün olmaması gerekir. Cesaret ister. Bu yüzden felsefenin cevap aradığı sorulara pek ilişilmez. Özellikle başlarda dayanamayıp bırakabilirsiniz, ama unutmayın her aştığınız adımdan sonra daha çok anlar ve zevk alırsınız. Felsefe hayal kurmakla ilgilidir. Bu yüzden bazı durumlarda filozofun gerçeklikten uzaklaşıp çıldırmış olduğunu düşünürsünüz.  Evet doğrudur, filozof bazen yaşanan dünya ile bağını koparır, o yüzden de anlaşılmaz görünür. Asıl neden bizim yaşadığımız dünyanın insanın gerçek iç dünyasından uzak olduğudur.

“Felsefenin insanlığa ya da insana ne faydası var?” diyebilirsiniz. O zaman saymaya başlayalım. İnsanlık tarihine yön veren ana omurga, felsefi düşüncelerdir. Bütün bilimler felsefeden türetilmiştir. Felsefe, insana hikâyeler ve tanrılar yerine araştırma ve düşünmeyi önerir. Örneğin ilk sistematik düşüncenin öncüsü sayılan Sokrates, sorgulamanın ve buna bağlı şüpheciliğin yolunu açmıştı. Diğer yandan teoloji yani din felsefesi de tarihi akışı derinden etkilemiştir. Ya aydınlanmaya ne demeli? Karanlık Ortaçağ’dan aydınlığa çıkış esas itibarı ile felsefeciler sayesinde olmuştur. Bu dönemde hümanizm ile insan hakları ve bireyin özgürlüğü öne çıktı. İnsan bir birey olarak da var olabileceğinin farkına vardı. Diğer yandan 17. yüzyıl düşünürü John Locke liberalizmin temel taşlarını atmıştı. Marks da bir filozoftu. Toplum felsefesi üzerine yaptığı çalışmalar dünyayı en fazla etkileyen toplumsal hareketlerden biri olan Marksizm’in doğmasına neden olmuştu. Etikle uğraşan filozoflar toplum içindeki bireyin nasıl davranması gerektiğine yönelik davranış kalıpları ortaya koydular. Etik ya da ahlak felsefesi, insanlık adına doğru davranışın arayışı içindedir. Geneli ilgilendiren kurallar ortaya koymaya çalışır. Mantık da temel olarak bir felsefe faaliyetidir. Leibniz doğru düşünmenin kurallarını bulmaya çalışarak mantığın öncülüğünü yapmıştı. Mantık, düşünceyi sistematikleştirir. Ayrıca filozoflar devlet modelleri üzerinde de çalışırlar. Thomas More’un “Ütopya” eseri mutlu insanların yaşadığı hayali bir toplumu tasvir eder. Ütopya’nın uygulanabilir olmadığı görüldüğünden ütopik yani hayalci ve birazda gerçekleşmesi mümkün olmayan anlamında kullanılmıştır. Peş peşe sıraladığım bu alanlardaki felsefenin etkisini doğrudan hissetmeyiz ama baktığınızda onu çok açık biçimde görürsünüz.

Felsefe, insanının varlığına anlam kazandırarak ya da anlamsızlığını anlamlandırarak gerçek benliğini bulmasına yardımcı olur. Çünkü insan düşündüğünde, en başta niye var olduğu olmak üzere birçok soruya cevap arar. Çoğu zaman aciz kaldığı durumlarda inançlar onun imdadına yetişir. Felsefe insana farklı çıkış yolları sunar. Günlük heyecanlar, zevkler ve koşuşturma insanın kendi varlığını sorgulamasına fırsat vermez. Bu genellikle bilinçsizce olsa da günümüz tüketim toplumunun asıl ortaya çıkış nedeni insanın kendinden uzaklaşmak istemesidir. Çünkü kendini sorgulayan insan, felsefe bilmezse çoğu zaman mutsuz olur. En iyi yöntem bu sorudan kaçmak ya da cevapları bilinmeyene doğru göndermektir. Felsefe insanı kendiyle yüzleştirir. Yüzündeki maskeyi düşürür. Bu süreç zorludur gerçekten, cesaret ister ama yolun sonu aydınlıktır. Her attığınız adımda aydınlığa biraz daha yaklaşırsınız. Kaçmadan kendini sorgulamak bir erdemdir. Sorgusuz hayat, ilkesiz ve korkakçadır. İnsan kendini tanıdıkça özsaygısı artar beraberinde de kendine güvenir hale gelir.

Ben insanın özünde beyin faaliyetlerinden ibaret olduğuna inanırım. Beyin faaliyetleri dediğimiz şey de nöronlar arasında kurulan bağlantılardır. Bu bağlantılar ne kadar çok gelişmiş ve fazlaysa ormana o kadar yüksekten bakar, gerçeğe o kadar çok yaklaşırsınız. Tercihiniz ormanın içindeki bataklıkta kalıp boğuşmaksa ormanı bataklıktan ibaret sanırsınız. Bu sarmaldan kurtulabilmek için yeni nöron bağlantılarına yani yeni görüşlere, yeni anlayışlara ihtiyacınız vardır. Her yeni nöron bağlantısı sizi daha güçlü yapar. Yeni bağlantı ancak sorgulama ve öğrenme ile olur ki, size bunu en iyi felsefe sağlar.

Bu yaşamda giydiğiniz ve büyük bir kısmı sizin dışınızda birileri tarafından dikilmiş elbise çıplak vücudunuzu hem sizin hem de etrafınızın görmesini engeller. Öyle ki hepimiz bu elbiselerle yaşamaya alıştığımız için kendi varlığımızın farkında bile değilizdir. Giydiğiniz elbise kalınlaştıkça kendinizden uzaklaşırsınız. Çıkarmakta güçleşir. Tarihte kendi özüne dönmek için dünya nimetlerinden uzaklaşıp münzevi hayat süren insanlar, gruplar, tarikatlar olmuş. Aslında bunu yapmak zorunda değiliz. Çünkü felsefe bize bunu sağlar. Bu erdemli bir insanın yapması gerekendir. Diğer yandan insan felsefe bilmeden de özüne dönebilir. Bunun için biraz farkındalık, biraz cesaret, biraz da istek gereklidir.

Evrim teorisini özümsemiş biri olarak şunu söyleyebilirim, bilinçlenmeye başladığımız en az bir milyar yıllık süreye karşılık son birkaç bin yılda kendimize verdiğimiz önem evrimsel gelişime ters bir biçimde arttı. Şöyle ki; çok çok uzun bir süre, belki sürüngenken, tek gayemiz hayatta kalmak iken özellikle tarım toplumuna geçtikten sonra o zamana kadar yaşanan evrim süreçlerine ters beceriler edindik. Sanat, bireysel başarı, mutlu olmak gibi daha öncesinde evrim için hiçbir değeri olmayan kavramlar hayatımıza girdi. Bu bizim varlığımıza yüklediğimiz anlamı değiştirdi. Canlılar evrim için DNA taşıyıcılarından başka bir şey değildir. Önemli olan DNA’nın çoğalıp hayatta kalmasıdır. Evrimsel seçilimde buna göre şekillenir. Bu süreçte de hayatta kalmanın ilk şartı olarak yiyecek bulma yani av olmadan avlanma ön plana çıkar. Hayat tek hücreli olan atalarımızdan son on beş bin yıl öncesine kadar yiyecek bulma ve çoğalabilme mücadelesi şeklinde geçmişti. Tarım toplumunun getirdiği artık ürün sayesinde en azından insanlığın bir kesimi bu sorunu aşınca evrim bir anlamda milyarlarca yıl süregelen rayından çıkmış oldu. İnsan kendine yeni anlamlar yükledi. Hayatta kalma sorunu azaldıkça kendini sorgular hale geldi. Varoluşuna anlam aradı.

Yazılarım felsefe odaklı olmasına rağmen bunla bağlantılı olarak, fizik, tarih, evrim biyolojisi, nöroloji, matematik gibi farklı dalları başlangıç düzeyinde de olsa içine alır. Bütün bilimler ondan türediğinden bir anlamda felsefeden bahsederken her şeyden bahsedebilirsiniz. Öyle ki bazen bir yazı içinde tarih, evrim biyolojisi ve fizikten bahsettiğim oldu. Bilimin farklı dallarını bir araya getirerek felsefi sonuçlar çıkarmak çok yapılan bir şey değildir. Benim ilgi alanlarımın fazlalığı nedeniyle daha geniş açıdan bakma şansım olduğunu düşünüyorum. Bunu söylerken iyi bir şey oluğu için değil, sadece durum tespiti yapıyorum. Zira bazen açı genişledikçe resim bulanıklaşıyor. Doğru tespitlerde bulunamayabilirsiniz.

Okuduğunuz her yazı doğru ya da yanlış gerçekliğe açılan bir penceredir. Sizi düşündürüp yeni ufuklar açıyorsa bir şeyler vermiş demektir. Bu bir romanda olabilir, bir şiir de. Önemli olan beyninizdeki nöronlar arası ağda yeni bağlantılar yaratabilmektir. Romanda okuduğunuz bir yaşam sizi etkileyebiliyorsa bu sizin kazanımınızdır. Her hayatın kendi içinde yaşamaya değer olduğunu anlarsınız. Felsefe ise asıl olarak okudukça insanın bilgisizliğini ortaya koyar. İnsan evrende hiçleştikçe kibirden, ukalalıktan ve çoğu zamanda öfkeden uzaklaşır. Bu gelişimi öğrendikçe kendinizde de izleyebilirsiniz.

Yazdıklarım hiçbir zaman bir tarihçi, felsefeci, fizikçi edası ile yazılmadı. Yazılarımda verdiğim bilgiler birçok kaynaktan okuyup yazdığım bilgilerdir. Yanlışlanabilir, düzeltilebilir. Her yazımda verdiğim bilgilerle beraber kendi düşüncelerimi de açıkladım. Diğer yandan bazı konuların birkaç yazıda geçmiş olması yazılan konu bağlamında tekrar etmem gerektiğindendir. Makaleleri sırası ile okumayan okurlar için bu tekrarları yapmam gerekti.

Okurken az da olsa sizde merak uyandırabiliyorsam kitap basım amacına ulaşmış demektir. Bununla birlikte yazarken ki amacım hiçbir zaman okuyucu kaygısı olmadı. Yukarıda da yazdığım gibi içime birikenlerin dışarı saçılması diyebiliriz buna. Yazdıklarımı kitap haline getirme kararımda bu merak duygusunu uyandırma çabası var. Toplam dört yıla yakın bir sürede yazdığım yazılarımdan seçip birkaç defa tekrar gözden geçirdikten sonra hepsinde ekleme ve çıkarmalar yaptım. Yeni yazılar ekledim. Bu süreçte kendimdeki gelişmeyi de görmüş olmam benim için ayrıca sürpriz oldu.

Bu kitabı bir anlamda kartvizitim olarak görüyorum. Okumalarım, izlenimlerim ve tartışmalarım sonucu kafamda oluşanların genel çerçevesi diyebiliriz buna. Kitabın oluşma süreçlerini bendeki etkisi üzerinden öğrenme, yorumlama ve yaşama diye ayırabiliriz. Süreç derken birbirinden keskin biçimde ayrılmış zaman dilimleri anlamayın. Öğrenirken yorumluyor, yorumlarken yaşıyorsunuz. Öğrendiğinizi yorumlamazsanız, yorumladığınızı da yaşamazsanız bir anlamı olmaz. Kitabı üç bölüme ayırdım. Öğretiler, Yorumlamalar ve Yansıyanlar.  İlk bölüm “Öğretiler”, felsefe ve felsefe ile alakalı öğretilere dönük olarak bilgi ve bazen de kendi yorumumu katan makalelerden, İkinci bölüm “Yorumlamalar”,  benim bakış açımı yansıtan yazılardan ve son bölüm ”Yansımalar”  ise öğretilerin günlük hayattaki karşılıklarına yönelik makalelerden oluşuyor.

Yinelemem gerekirse, en büyük amacım olabildiğince merak uyandırmak. Bu kitabı okurken, okuduğunuzla yetinmek yerine merak ettiğiniz konuyu araştırıp kendinze yeni şeyler katmanız en doğru yol olur. Umarım kitabı keyifle okursunuz.

Satın almak için tıklayınız;

Untitled-1
Untitled-12

Matarna

Kitapta iki tip Matarna oyunu var. İlki 4×4’lük ikinicisi 5×5’lik kartezyen karelerde oynanıyor. Oyunun amacı ilk tip için 1’den 16’ya kadar olan sayıları yalnızca bir kere kullanarak soldan sağa ve yukardan aşağı bütün kare toplamlarının 34 olmasını sağlamak. İkinci tip Matarna’da ise 1’den 25’e kadar olan sayılar birer kez kullanılarak bütün yatay ve düşey kolon toplamlarının 65 olması gerekmekte.

Kolonların sonlarında istenilen sayıya (34 ya da 65) ulaşmak için gerekli olan kalan toplam verilmiştir. Sol tarafta da kullanabileceğiniz sayılar gösterilmiştir.

Her tip oyunun kolay orta ve zor düzeyinde soruları mevcuttur. Çözümleri de kitabın sonunda bulabilirsiniz.

Hoşça vakit geçirirken kendinizi de geliştireceğiniz Matarna’yı beğeneceğinizi umuyorum…

Satın almak için tıklayınız;

Untitled-1
Untitled-12

Serax

Zeka oyunları insanlara hoşça vakit geçirtirken zeka gelişimlerine de katkıda bulunurlar. Eğer klasik zeka oyunlarından sıkıldıysanız kurgusunu ve uygulamasını benim yaptığım Serax’ı oynayarak yeniden zevk almaya başlayacaksınız.

Oyunun amacı her yatay, düşey, diagonal ve 3×3’lük kartezyen kare toplamlarının 15 olmasını sağlamaktır. İstediğiniz rakamı istediğiniz kadar kullanabilirsiniz. Kolonların sonlarında kolon toplamları verilmiştir. Ayrıca 9 tane 3×3’lük kartezyen karelerin toplamları da sağ tarafta gösterilmiştir.

Oyunun kolay, orta ve zor düzeyinde soruları mevcuttur. Çözümleri de kitabın sonunda bulabilirsiniz.

Hoşça vakit geçirirken kendinizi de geliştireceğiniz Serax’ı beğeneceğinizi umuyorum…

Satın almak için tıklayınız;

Untitled-1
Untitled-12

Mastermind

Zeka oyunları insanlara hoşça vakit geçirtirken zeka gelişimlerine de katkıda bulunurlar. Eğer klasik zeka oyunlarından sıkıldıysanız kurgusunu ve uygulamasını benim yaptığım Serax’ı oynayarak yeniden zevk almaya başlayacaksınız.

Oyunun amacı her yatay, düşey, diagonal ve 3×3’lük kartezyen kare toplamlarının 15 olmasını sağlamaktır. İstediğiniz rakamı istediğiniz kadar kullanabilirsiniz. Kolonların sonlarında kolon toplamları verilmiştir. Ayrıca 9 tane 3×3’lük kartezyen karelerin toplamları da sağ tarafta gösterilmiştir.

Oyunun kolay, orta ve zor düzeyinde soruları mevcuttur. Çözümleri de kitabın sonunda bulabilirsiniz.

Hoşça vakit geçirirken kendinizi de geliştireceğiniz Serax’ı beğeneceğinizi umuyorum…

Satın almak ya da oynamak için tıklayınız;

Amazon-Logo
download-google-play-store-logo