Bankamatikten para çektikten sonra bir baktım yerde bir cüzdan. İçinde bizim iş yerinde üst katta çalışan bir bayanın resmi var. “Kadın ne şanslıymış ki şahsen olmasa da tanıdık biri buldu cüzdanını” dedim içimden. Çok teşekkür etti tabii. O da tanıdık birinin bulmasına şaşırdı biraz. Her neyse. Aradan birkaç ay geçti. Bu sefer ben cüzdanımı kaybettim. İçinde kartlarım ve ehliyetim var. Anlayacağınız ciddi bir sıkıntı. Aradan birkaç gün geçti tam artık hem ehliyetin hem de kartların yenisini çıkartacağım. O cüzdanını bulduğum kadın işyerinde akşam üzeri elinde cüzdanla geldi. “Serol bey yeğenim bu cüzdanı bulmuş. İçinde şirket kartı olduğundan benim tanıyabileceğimi düşünmüş. Böylece ödeşmiş olduk” dedi. Benim kartını bulduğum insanın benim kaybettiğim cüzdanımı birkaç gün arayla getirmesi nasıl bir tesdüstür.

 


 

Bir haftasonu Zonguldak Ereğli den Bolu ya gidiyoruz.O zaman daha tunel yapılmamış.Tam Bolu dağında tepede yeni yapılan villalar görünüyor.Alacağımızdan değil gidip bakalım ortam nasıl dedik. Gerçekten her taraf yemyeşil.villalar çok güzel. Bizi gezdiren adama alacakmış havası vermek için hep meraklanıyormuş gibi sorular sordum. Adamda bizi gezdirdikçe gezdirdi. Çok da fazla yormamak için fiyat listesini istedim. Fiyatlar ucuk vaziyette. Ama ben genelde adamın ümidini kırmamak için sanki alacakmışız gibi konuştum. Nede olsa iki saattir gezdiriyor. İkramlarda bulundu. Neyse çıkarken kartını istedim ben size dönerim dedim.

Ertesi gün Abant a gidip biraz kafa dinleyelim dedik. Dönüşte Abant’dan Bolu ya gelirken araba bozuldu. Hemen servisten araba gönderdiler. Arabaya baktıktan sonra arabanın servise Düzce ye gitmesi gerektini bizimde ertesi günü Düzce’den alabileceğimizi söylediler. Onlar benim arabayı alarak iki araba Düzce’ye gitti. Biz minübüsle Bolu’ya döndük. Ertesi gün Bolu-Düzce minübüslerine binip servisten arabayı almak için yola çıktık. Tam Bolu dağında gezdiğimiz villaların orada araba durdu ve bize villaları gezdiren adamı aldı. Üstelik adam tam da yan koltuğa oturdu. Adama bakamıyorumm. Zira bilmem kaç yüz milyarlık belkide trilyonluk evi alacak adam minübüsle eve dönüyor demiştir içinden diye. Neyse merhabalaştık. Ve gülümseyerek kararınızı verdiniz mi dedi bana alaycı gelen bakışlarıyla..


O sene hiç yapmadığım bir şey yapıp rezervasyonsuz Fethiye ye gittik. Biraz dolaştıktan sonra gazetede gördüğüm o zamanlar Türkiye’nin en pahalı otellerinden, Hillside Beach’e bir bakmaya karar verdik. Sora sora bir yamaca geldik. Yamaçta yol tek arabalık, aşağıda bir adam elinde telsizle yukarıdaki adama araba geldiğini söylüyor, o da yukardan araba gelmemesini sağlıyor. Aslında otele girişmiş burası. Biz oteli gezmek istediğimizi ona göre karar vereceğimizi söylediğimizde bize bir refakatçi bayan verdiler. Otel daha girişten ihtişamını belli ediyordu. Ilk işim kadına fiyatını sormak oldu. Fiyat tahmin ettiğimin ve beklentimin de çok üstünde olduğundan kafamda hemen çizdim oteli. Ama hem ayıp olur hem de oteli gezmek istediğimiz için  “biz vazgeçtik dönelim” diyemedim. Kadın oteli uzun uzun gezdirdi. Özellikle suit odalar çok güzeldi. Bir saate yakın refekatten sonra “Biz bir düşünelim” diyerek ayrıldık. Arayışımız devam ediyordu. Ama bir taraftan da yorulmuştuk. En azından o gece için merkeze yakın herhangi bir otelde kalıp beğenmezsek çıkarız düşüncesiyle, çok daha mütevazi bir otele yerleştik. Akşam üzeri olmuştu. Eşyaları yerleştirdikten sonra bir havuza girip rahatlayalım dedik. Boş iki şezlonga attık havluları. Soyunup dökündükten sonra havuza girmeyi planlıyoruz. Tam bu sırada Hillside’da bize refakat eden kız havuzdan çıkıp yanımdaki şezlonga gelmez mi? Öbür tarafında da sevgilisi olduğunu tahmin ettiğim bir adam. Kız beni yanında sere serpe yatmış vaziyette görünce “Sonunda bir otel bulmuşsunuz sevindim” dedi. Tabi ben de biraz mahcubiyet duygusuyla beraber “tesadüfün böylesi.” diye içimden geçirdim.


Geçen yazlardan birinde Bodrum’dan tatil dönüşü Izmir’de bir gece kalıp fuara gidelim dedik.Izmir’i hiç bilmem çok fazla araştırmadan, sanırım Konak’daydı, Mercury otele yerleştik. Biraz dinlenme faslından sonra akşam yemeği yiyip dışarı çıktık. Bir taksi çağırıp taksiciye fuara gideceğimizi söyedik . Baktım yol uzuyor takside yazdıkça yazıyor. Içimden hiç olmazsa dönüşü taksiyle yapmayalım diye adama dönüşte otele dolmuşla nasıl dönebileceğimizi sordum. Kaldığımız yere fuardan kalkan dolmuşların yerini uzun uzun anlattı. Pek anlamdım açıkcası. Neyse biz taksiden indik fuarı 2-3 saat dolaşıp saat 11.30 gibi dönmeye karar verdik. Ama o saatde adamın tarifiyle dolmuş duraklarının yerini bulmayı pek gözüm yemedi ve yine taksiye binmeye karar verdik. Yola çıktık.Taksiler genelde dolu geçiyor. Bir 10 dakika sonra nihayet bir taksi durdu. Bindik.”Mercury otele gidiyoruz”. dedim. Adam “Abi tarifimi anlamdın mı ?“ deyince adama bir baktım, gelirken bindiğimiz taksici. Içimden yuh dedim Izmirdeki 1000 lerce taksiden yine aynı adama denk gelmek nasıl birşeydir?


Pazar günü bahçeye kahvaltı yapmaya gittik. Bahçe Polenezköy’e yakın cumhuriyet mahallesinde. 14.30 gibi ayrılıp eve dönüyoruz. Yol virajlı ve dar olduğu için 60’ la falan gidiyorum. Bir viraj dönerken sağ tarafta fotoğraf çeken 3 5 genç görüyorum. Sonra ne olduğunu anlamadan üstüme gelen bir motosiklet hatırlıyorum. Öyle bir çarptı ki yerimizden zıpladık. Ben direksiyon başında kımıldamadan donakaldım. Kızım Ceren arkadan baba motora çarptık in istersen deyince kendime geldim. Indim hemen arabanın önünde parçalanmış bir motor, yanda dağılmış bir motor sepeti. İlk anda motor sürücüsünü göremedim. Bir ses abi bir sey var mi dedi sonra..Motorcuya asıl sen nasılsın diye cevapladım. Abi teker kaydı, savruldum. Kusura bakma dedi.

Kask vardı elinde. Baktım durumu iyi. Arabaya baktım. Volvo olmasına rağmen ön taraf  baya kötü olmuştu. Motor ve silecek su akıtıyordu. Sonra yan taraftaki fotoğraf çeken çocuklar geldi. Meğer onlar motorcunun arkadaşlarıymış ve onu bekliyorlarmış. Şoku atlattıktan sonra motorcu abi telefonumu vereyim yaptır ben öderim yada sigortadan karşılarım dedi. O sarsıntıyla tutanak falan tutmadık. Telefonlarımızı aldik. Sonrasında ben araba motor arızası verdiği için yavaş yavaş eve geldim..

Şimdi gelelim olayın bu kadarda olmaz denilen tarafına.. O hani sağda gençler fotoğraf çekiyorlardı başta demistim ya o sırada yolu kamerayla çekiyolarmış. Ve bizim çarpışma anıda çıkmış. Motorcu bugün abi olayın video kaydı var % 100 hatalı olduğum görünüyor zaten deyince. Hemen gönder dedim. Sonrada kaza raporuna ekledik..


Bir 23 nisan günü Ankara’dan Tempo turla kapadokya turu yapacağız. Otobüs Tunalı hilmiden 8.00 da kalkacak. Bizde bir gün öncesinde Bolu’da annemlerde kalıp sabah beş gibi arabayla Ankara’ya yola çıkarsak yetişiriz diye düşündük. Arabayı Ankara’da bırakıp dönüşüde arabayla yapacaktık. Neyse gece Bolu’da kaldık.Sabah kalktığımız da inanmazsınız her taraf kar kaplıydı(Tarih :23 Nisan) Yola çıktık mecburen. Ama çok yavaş ilerliyorduk. Kaydık,durduk falan ama ancak 9.00 gibi Ankara’da olabildik. O zamanlar cep telefonu gibi haber verip biraz bekleyin diyebileceğimiz, bir medeniyet de yok.  O yüzden otobüsü kaçırınca arabayla ürgüp’e  otele kadar gitmeye karar verdik. 1-2 saat gittikten sonra yolda bir yerde durup mola verdik. Bir şeyler yiyip içtik. Ankesörlü telefondan annemlere durumu anlatmak için kuyruğa girdim. Bu arada önümdeki adamın telefon konuşmalarına ister istemez kulak misafiri oldum. Adam bizim gideceğimiz turdan Kapadokyadan falan bahsediyordu. Konuşması bitince meraktan sordum turla ne alakası var diye. Meğer onlarda karı koca aynı turdalarmış. Yola çıktıktan sonra eşi ütüyü fişde mi unuttum mu acaba diye kuşkuya düşmüş. O kuşkuyla yaşanmaz normal olarak. Adamda otobüsten inip ütüyü kontrole gitmiş. Tabi beklendiği gibi ütü fişe  takılı değilmiş. Sonrasında ürgüp otobüslerine binip tura devam etmek istemiş. Tesadüfte otobüsün mola yeri bizim durduğumuz yermiş. Sonrada o da anne babasına haber vermek için ankesörlü telefonda sıraya girmiş ve arka arkaya denk gelmişiz. Tabi yola bizimle devam etti. Ürgüp de eşiylede tanıştık